Üsküdar Üniversitesinin desteği ve ev sahipliğinde gerçekleştirilen Suriyeli Mülteci Çocuklarla El Ele Uluslararası Göç ve Çocuk Sempozyumu Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın  konuşma tam metnidir.

HAGEV (Habibullah Geredevi Vakfı) değerli başkanı, sayın genel müdürüm, Avrupa Birliği Bakanlığı temsilcileri ve İtalya’dan gelen misafirlerimiz, basınımızın değerli mensupları, değerli katılımcılar hepiniz hoş geldiniz.

Bu proje şu açıdan önemli bir proje: Hem Avrupa Birliği projesi, bakanlığın açtığı çağrı üzerine oluşturulmuş proje, hem üniversitenin ortak olduğu bir proje aynı zamanda toplumda kurbanlar ve mağdurlar var. Suriyeli göçmenler var, onlarla ilgili bir proje ve bu proje birçok insanın hayatına dokundu. Birçok çocuğun hayatına dokundu ve bunun meyveleri ilerde ortaya çıkacak. Böyle bir proje gönüllülük de isteyen bir proje. Emeği geçen herkese bütün genç arkadaşlara, bunun için gece gündüz çalışanlara, proje çıksın diye çırpman herkese teşekkür ediyorum.

Proje özellikle Suriyeli mülteciler, ister mülteci ister sığınmacı diyelim, ister yerinden edilmiş insanlar diyelim. Bu sosyal bir olay, bir travma yaşandı bir afettir bu hatta biz afet ve acil psikiyatri ile ilgili birimlerde afet ikiye ayrılır. Birincisi doğal afetler. Mesela tsunami doğal afetti. Endonezya’da 300.000 kişi öldü. Bir de insan eliyle oluşturulan afetler var. Bu Suriye insan eliyle oluşturulan bir afet. Burada son rakamlara göre, yanlış bilmiyorsam 600.000 kişinin öldüğü söyleniyor ama bir o kadar da, mülteci daha fazla 3-4 milyon civarında mülteci var. Büyük çoğunluğu Türkiye, Ürdün, Almanya’da da 1 milyon civarında var, savrulmuş bir toplum sosyal bir tsunamidir bu. Bunun da en çok kurbanları hastalar zayıflar ve yaşlılar oluyor kurbanları... Şimdi burada insanlar mülteci krizi olduktan sonra hep şunları soruyorlar ve hep duyuyoruz da: peki biz bu insanlarla ekmeğimizi niye paylaşalım niye mecbur muyuz bir faydası yok ki bize? Bir çıkarımız yok ki bize niye yapalım? Kapitalist ahlakın yaklaşımlarını soruyorlar yani özellikle gençleri anlamak da zor. Yeni bu Y kuşağı gençlik, buna ayırdığımız zaman ve kaynak, kaynak israfıdır tarzında düşünülüyor.

Ben onlara şunu söylüyorum insanlık zaman zaman dönemler ve sınavlardan geçer. Nasıl ki insan hayatında sınavlar vardır bu da bir insanlık sınavıdır. Bu insanlık sınavında insanlar ikiye ayrılır dezavantajlılar ve avantajlılar. Dezavantajlılar bu olayda yaşanan krizi fırsata dönüştürmeye çalışır. Ya da tahammül eder sabreder ve bu şekilde o krizden kazanımla çıkmaya çalışır. Avantajlılar da böyle durumlarda insanlık sınavını daha çok yaşıyorlar. Ve yardım edip etmemeyle sınanıyorlar. Böyle durumlarda bir hastaya yani düşen birisine yaralı birisine yardım etmeden önünden nasıl geçiyorsanız, toplumu rasyonalize etmek için psikiyatrik yaklaşımda bir toplumun yüzde 50'si dezavantajlıdır genellikle. Yüzde 50'si çalışır diğer yüzde 50'sinin bakımı vardır. Hastalar çocuklar yaşlılar işte dezavantajlı insanlar. Dezavantajlı insanlar kendilerini güvende hissederse avantajlı insanlar geleceği güvende olur. O anda bir hasta bir mağdur eğer “tedavi edilemeyeceğim, bana bakılmayacak” diye düşünüyorsa bir toplumda, o toplumda huzur olmaz o toplum bir süre sonra dağılır. Bu nedenle dezavantajlı insanlara bakmak zaten her şeyi yolunda giden avantajlı insanların görevidir, sorumluluğudur, sosyal sorumluluğudur. Bu bir ülke için geçerli olduğu gibi, bütün dünya için de geçerli.

Dünyada gelişmiş ülkelere bakıyoruz; bizim gelişmiş olarak gördüğümüz Batı dünyasına bakıyoruz. Bu sınavı ciddi olarak kaybettiler. Mesela İngiltere hiç kimseyi almıyor. Amerika belgesiz olanları çıkarma kararı aldı. Bu son derece bencilce bir şey ve eğer 3. Dünya Savaşı çıkarsa, bu yüzden çıkacaktır. Yani bu derece insanlığı yok sayan bir durum. Hiçbir sosyal dinamik bunu tolere edemez. Şimdi ben empati öğretmeye çalışıyorum, böyle düşünen kişilere, gençlere, insanlara... Sizin mahallenizde birisi açlıktan ölüyor olsa kıvranıyor olsa sokakta kalsa ona yardım etmek istemez misiniz? Bir düşünün... Bana ne benim ilgim değil devlet ilgilensin diyenler oluyor böyle durumlarda... Eğer senin başına gelse ve devlet de ilgilenemiyor olsa sen ortada kalsan hissedersin?

Bir diğeri de aslında biz bunun canlı bir örneğini yaşadık. Türkiye de biliyorsunuz 15 Temmuz sürecinde Türkiye kantonlara ayrılacaktı. Ve burada bir grup Rusyalıları çağıracaktı, bir grııp Amerikalıları yakalayacaktı. Ve biz şu anda Suriye gibi bir göç yasayacaktık. Eğer böyle bir durum gerçekleşseydi bir komşu ülke bizi çağırsaydı ne kadar sevinirdik ne kadar çocuklarımız mağdurlarımız güvende hissederdi kendini. Bunu imajinasyonla yaşamak gerekir. Bu tarz yardımların faydası kısa vadede olmuyor. Kısa vadede kaynak kaybediyorsunuz ama uzun vadede o size geri dönüyor. Ve bunun tarihteki örnekleri de var. Hatta Gandi’ye soruyorlar “ya sen tek başınasın nasıl İngilizlere karsı gelebiliyorsun yanında silah yok ordu yok” o da diyor ki “yanında Allah olan kimse yalnız değildir tek başına bir ordudur”. Ve bu şekilde sivil itaatsizlik hareketiyle o dönemdeki sivil direnişi harekete geçiriyor. Ve Gandi’ye soruyorlar “sen bunu neye güvenerek yaptın?” “Ben geçmişe tarihe baktım” diyor “bu şekilde doğrulara inanan kişiler kısa vadede kazanmıyorlar ama orta vadede ve uzun vadede kazanıyorlar diyor ve ben de buna güvenerek yaptım diyor” ve yapıyor. Ve aynı şekilde de burada da bu mültecilere yardım etmek orta vadede ve uzun vadede tarihe baktığımız zaman hep yardım edene kazanımla dönmüştür. Biz burada ülke olarak da zaten biz bir şey kaybetmiyoruz sadece orta uzun vadeli insanlık yatırımı yapıyoruz. Ve bunun örneğini Osmanlı almıştır. Bir Japon arkadaşımız anlatıyor: Çinliler bizden nefret ediyor, niye Osmanlı’da bu kadar büyük bir coğrafyaya hâkim olmuştur. Merak ediyorum diyor. Arkadaşın verdiği cevap tarihinize bakın diyor. Çünkü Japonlar Çin’i işgal ettiklerinde herkesi kesmişler çoluk çocuk zulüm etmişler. Nefret oluşmuş Çin de Japonlara karsı. Ama Osmanlı öyle yapmamış yoksula yardım etmiş, mağdura muhtaca yardım etmiş ve bu şekilde bir yardım nedeniyle o İmparatorluk da... Mesela Filistinli bir taburla idare etmiş, niye, adaletli davrandığı için, niye, oradaki kendi çocuğuyla mağdur bir çocuğu ayırmadığı için yapmış. Biz de Türkiye olarak iyi bir sınavdan geçiyoruz. Bu nedenle devlet gençlere sahip çıkıyor. Ayrıca toplum da sahip çıkıyor. Halk da sahip çıkıyor. Çoğu devlet bakımının kontrolünde komşuluk ilişkileriyle yardımla tolere ediliyor toplum. Bu yardım gelecekte meyvesini verecektir. Bu nedenle bu vesileyle bunları söylemek istedim ve emeği geçen herkese bu güzel projede daha yaygın daha fazla, belki biz 50-100 çocuğa dokunabildik ama daha çok aileye dokunabilecek projelerle, bu proje bittikten sonra devamını yaptırmakta fayda var. Bakanlığımızın yetkililerinin bu nedenle bu güzel projeyi sürdürülebilir hale getirmesinde fayda var.

Teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN Üsküdar Üniversitesi Rektörü

Uluslararası Göç ve Çocuklar Sempozyum Kitabı