Prof. Dr. İbrahim Özdemir

“Toplumsal Kuralların Yaşamımıza Etkisi” konusu üzerine söylemlerde bulunan Prof. Dr. Özdemir; “Aile bizim için toplumsal kuralları öğrendiğimiz bir mekteptir. Bazı kurallar başka yerde öğrenilmez, öğrenilse de geç kalınmış olur. Onun için aile mektebinde biz büyüklerimize ve ailemize nasıl davranmamız gerektiğini öğreniriz. Aile bizi eğitir, bir bütün olarak ailede bu değerleri kazanırız.” Dedi.

“Kurallar hayatı bir bütün olarak kuşatıyor ve insanlaşmamızı sağlıyor”

Toplumsal kuralların evden çıktığımız andan itibaren hayatımızın her alanında olduğunu belirten Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Toplumsal kurallar dediğimiz anda insanlaşmamızı anlıyoruz. Biz toplumsal bir varlığız. Felsefi açıdan baktığımızda filozoflar toplumsallaşmayı insan olmanın kriteri ve ölçütü olarak algılamışlardır. Yani tarihi eserlerimize ve miraslarımıza bir kitap olarak bakınca Göbekli Tepe’den tutunuz Hititlere kadar her tarafta düşünürler, filozoflar, kurulan medeniyetler insanın ilkellikten insanlaşmaya toplumsallaşarak başladığını gösteriyor. Aristoteles’in dediği gibi insan toplumsal bir varlıktır. Evimizden çıktığımızda attığımız adımdan itibaren toplumsal görevlerimiz ve kurallarımız başlıyor. Bunların bir kısmı hukukidir bir kısmı ahlakidir. Burada en önemli olan ahlaki boyutudur.  Sabahları evimden çıkıp üniversiteye gidene kadar işe giden genç hanımlar, beyefendiler görüyorum. Hanımlar daha çoğunlukta olmak üzere çantalarında kediler ve hayvanlar için yiyecekler taşıyorlar. Gördüğünüz gibi toplumsal kurallar sadece insanlara karşı değil. Evden çıktığımızda karşılaştığımız komşulara,  insanlara ve birlikte yaşadığımız hayvanlara karşı görevlerimiz var. Yine İstanbul, Konya, Bursa, Edirne gibi eski şehirlere bakınca atalarımız sadece kendilerine ev yapmamışlar. Aynı zamanda kuşlar içinde kuş evleri yapmışlar. Göç eden hayvanlar haricinde geride kalan hayvanlar için de toplumsal görevleri yapmışlar. Kısaca toplumsal kurallar hayatı bir bütün olarak kuşatıyor ve insanlaşmamızı sağlıyor.” Dedi.

“Öğrendikçe olgunlaşıyoruz ve böylece insanlara karşı görevlerimizi keşfediyoruz”

İnsanın erdemli ve faziletli bir insan olmasının toplumsal değerlere ve kurallara uyarak olabileceğini belirten Özdemir, “Felsefede de psikolojide de insanı tanımlarken insanın bencil bir varlık olduğu söylenir. Sadece kendini düşünür, hayatta kalmaya çalışır. Zaten bundan dolayı insan tahakküm ve tekâmül dediğimiz bir olguyla karşı karşıya kalıyor. Yani öğrenerek mükemmelleşmek. Böyle olunca biz kendimize, ailemize, komşumuza ve birlikte yaşadığımız insanlara karşı bazı görevlerimizin olduğunu bilincine varıyoruz ve fedakârlıklar yapıyoruz. Bir toplu taşıma aracında yaşlı ya da hasta birisine kalkıp birinin yer vermesi gibi bir kanun yok. Fakat bunu kültürümüzden dolayı bir görev olarak görüyoruz. Bazı yerlerde insanlar, “Evladım sen otur okuldan geliyorsun, sırtında çanta var ben idare ederim.” Diyor. Ondaki şefkat ve merhametin bazen genç arkadaşlarımızın saygısından daha baskın olduğunu görüyoruz. Böylece merhamet ve şefkat duygusunu öğreniyoruz. Neden hayvanlar devlet kuramıyor, sanat yapamıyor? Diğer hayvanların çok güzel sesleri var ama bir musiki besteleyemiyor? Bu hep insan olmayla ilgili. 10.yy’da yaşamış bir Müslüman düşünür İbn-i Miskeveyh şu soruyu soruyor: “Biz bir mağaraya çekilsek acaba erdemli bir insan olabilir miyiz?” İnsanın erdemli ve faziletli olması ancak toplumsal bağlamda, toplumsal kurallara uyarak ahlaki ve dini kurallara uyarak gerçekleşebilir. Ahlakın hem dini hem de akli temelleri var. Öğrendikçe olgunlaşıyoruz hem de böylece diğer insanlara karşı olan görevlerimizi keşfediyoruz. Sözün özü insanlaşmamızla ilgili.” Şeklinde konuştu.

“Toplumsal kurallarımızı kültürümüzden geliyor”

Prof. Dr. İbrahim Özdemir modern hayatın bize sunduğu yaşam tarzıyla toplumsal kültürümüzü kaybetmeye başladığımızın altını çizdi. Özdemir; “Mesela 18.yy’da 19.yy’da Anadolu’ya gelmiş Fransız bir seyyah. Bu seyyah neler gözlemlemiş? Kendi toplumunda olmayan bizim toplumumuzda olup da hayran kaldığı şeyler nedir diye araştırma yaptım. Hayran olduğu en büyük özelliklerimizden birisi diğerkâm olmamız yani bencil olmamamız. Bu bencillik sadece kendisine ve ailesine karşı değil. Komşumuza karşı da sorumluluk hissediyoruz. Birisi bakkala gidiyor borç defterini alıp hepsini ben ödüyorum diyor. Bu Batı toplumunda yok. Bizim toplumumuzda nasıl ki hastaneye gittiğimizde doktor ailemizle ilgili sorular soruyor acaba bir soy hastalığımı diye. Bizim toplumsal kurallarımız kültürümüzden geliyor. Genlerimizde var. Modern hayatın getirdiği yeni yaşam tarzıyla biz bunu kaybediyoruz.

Seyyahlar, Anadolu’da yaşayan Müslüman topluluklar kendilerinin haricinde başkalarını da düşünüyor diyor. Hayvanlar için hastane yapmışlar. Akıl ve ruh sıkıntısı olan kişiler için şifahaneler yapmışlar. Bunların hepsi toplumsal duyarlılıktan meydana geliyor. Bunların temeline bakınca hukuki bir yaptırım yok. Tamamen dini bir duyguyla, insanlara karşı hissettiği hürmetten dolayı bunu yapıyorlar. Bunların inanç ve ahiret gibi birçok boyutu var ve hayata bir bütün olarak bakıyor.” İfadelerini kullandı.

“Aile bizim için toplumsal kuralları öğrendiğimiz mekteptir”

Prof. Dr. İbrahim Özdemir aile kurumunun belli kurallarla bizi eğitip topluma karışmaya hazır hale getirdiğini vurgulayarak, “Yurtdışında yetişmiş, memleketini seven gençlerimizle karşılaştım. Bazı toplumsal kurallar konusunda tıpkı bir Alman bir Amerikalı gibi düşünüyor. Onun için aile bizim için toplumsal kuralları öğrendiğimiz bir mekteptir. Bazı kurallar başka yerde öğrenilmez, öğrenilse de geç kalınmış olur. Onun için aile mektebinde biz büyüklerimize ve ailemize nasıl davranmamız gerektiğini öğreniriz. Aile bizi eğitir, bir bütün olarak ailede bu değerleri kazanırız.

“Gelirleri iyi ama yalnız ve mutsuzlar…”

İskandinav ülkelerinde milli gelir olarak baktığımızda çok iyi yerdeler, fakat bireysel olarak konuştuğunuz zaman yalnız ve mutsuzlar diyen Özdemir, “İngiltere’de mutluluk bakanlığı kuruldu ve Finlandiya’da bunu tartışıyor. Gençler huzurevlerini ziyaret etsin diyorlar. Çünkü insan bencilleşince yaşlının sıkıntılarına neden katlanayım diyor. Modernleşmeyle birlikte gelen sıkıntılar var. Şu an baktığımızda insanlar özgür olmak, yalnız yaşamak istiyor. Ama insan yalnız yaşayabilecek bir varlık değil. Bu pandemi döneminde bunu çok iyi hissettik. İnsanlar birbirine kenetlendi. Bu toplumsal kurallara ve sorumluluklara bu pandemi döneminde daha çok dikkat etmemiz gerekir. Biz kendimizi korumazsak, başkalarına bulaştırıyorsak bunun gerçekten çok büyük bir vebali var. Dini açıdan bakınca sağlığımızı korumakla mükellefiz. İkinci olarak diğer insanların sağlığını korumak bizim görevimiz. Dikkat ederek bu salgını en az hasarla atlatırız.” Dedi.